Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi
Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi
Edebiyat – Tarih İlişkisi
Tarih; toplumların geçmişini, milletleri etkileyen siyasi, sosyal, ekonomik gibi önemli olayları yer ve zaman göstererek inceleyen bilim dalıdır. Edebiyat tarihi de aynı incelemeyi edebî eserleri esas alarak yapar. Örneğin, Göktürk Yazıtları hem tarih hem de edebiyat tarihi bakımından vazgeçilmez belgelerdir.
Bazı edebî eserler doğrudan tarihî bir olayı işleyebilir. Örneğin, Tarık Buğra, “Osmancık” adlı romanında Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu ele alır. Yazar, bu eseri hazırlarken tarihî belgelere başvurmak yöntemiyle tarih biliminden yararlanmıştır.
Bazen de tarih bilimi edebiyattan yararlanır. Pek çok edebî eser; yazıldığı dönemin tarihsel özelliklerini az veya çok yansıttığı için tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasında kaynaklık edebilir. Örneğin, Oğuzların yaşamını ve kültürünü inceleyen bir tarihçi, edebî tür olan destanlardan yararlanabilir.
Edebiyat–Coğrafya İlişkisi
Özellikle olay ve durum metinlerinin önemli unsurlarından biri mekândır. Yazar, olayın geçtiği mekânın coğrafi özelliklerini anlatırken coğrafya biliminden yararlanmak durumundadır.
Bazı edebî metinlerin yazılış amacı bir bölgeyi çeşitli yönleriyle tanıtmaktır. Gezi yazıları, egzotik romanlar bu türden eserlerdir. Söz gelimi Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”si, hem edebiyat hem tarih hem de coğrafya bilimi bakımından önemli bir eserdir.
Edebiyat – Sosyoloji İlişkisi
Edebiyatla sosyolojinin konusu ortaktır. Her ikisi de insanın sosyal çevresiyle ilgilenir. Sosyoloji toplumları inceler; edebiyatın temel konusu olan insan da toplumun bir unsuru olduğuna göre sanatçı, insanı anlatırken toplumu da anlatmış olur. Bir eserdeki kahramanları sosyal çevresiyle birlikte ele alan sanatçı, sosyoloji biliminden önemli ölçüde yararlanır.
Aynı şekilde sosyoloji de edebiyattan yararlanabilir. Bir sosyolog, yüzyıllar önce yazılan edebî eserden, o dönemin sosyal yapısıyla ilgili birtakım çıkarımlarda bulunması mümkündür. Örneğin Dadaloğlu’nun “Kalktı göç eyledi Avşar illeri” mısrasıyla başlayan şiiri, 19. yüzyılda yerleşik düzene geçirilmek istenen Avşar boylarının Osmanlı’ya direnişini ele alır. Bu olay dönemin toplumsal yaşamından bir kesit sunduğu için, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir.
Edebiyat-Psikoloji İlişkisi
Psikoloji insan davranışlarını ve ruhunu inceleyen bilimdir. Sanatçı, bir edebî eserdeki kahramanların iç dünyasını ve davranışlarını okuyucuda gerçeklik duygusu uyandıracak biçimde anlatabilmek için psikoloji biliminden yararlanmak durumundadır. Örneğin Mehmet Rauf, “Eylül” adlı romanında olaylardan ziyade roman kahramanlarının içi dünyasını, ruhsal durumlarını yansıtmaya çalışmış, psikoloji biliminden önemli ölçüde faydalanmıştır
Edebiyat-Felsefe İlişkisi
Madde ve yaşamı çeşitli yönleriyle inceleyen bir düşünce sistemi olan felsefe, zaman zaman araç olarak edebî metinlere başvurur. Bazı edebî metinlerin arka planında birtakım düşünceler yatar. Toplumları etkileyen bu düşünceler, felsefî metin yalınlığıyla değil, değiştirilip dönüştürülerek anlatılır. Sayfalarca süren bir edebî metnin arkasında bir cümlelik, bir iki kelimelik bir düşünce olabilir. Edebî metin, bu yönüyle felsefî metinlerden ayrılır. Örneğin, Jean Paul Sartre’ın “Bulantı” ve Albert Camus’un “Düşüş” romanlarında (egzistansiyalizm (varoluşçuluk) felsefesinin işlendiği görülür.
Yazarın etkilendiği edebî akım, konuya yaklaşım tarzı bakımında da edebiyat ile felsefe arasında bir ilişkiden söz etmek mümkündür.
Edebiyat ile Bilim-Teknik İlişkisi
Bilim ve teknik insan hayatını etkileyen, değiştiren yenilikleri ve gelişmeleri içerir. İnsan yaşamı, değişiklikleriyle edebî eserlerde yer alır. Bilim kurgu ve fantastik romanlarda anlatılan konular, teknolojik ürünler edebiyatın bilim ve teknikle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Bilim ve teknikteki gelişmeler, edebiyatın gelişmesini de etkilemiştir. Örneğin, matbaanın bulunması, herkesin edebî eserlere ulaşımını kolaylaştırmış, gazetenin çıkarılmasına zemin hazırlamış; bu da gazete çevresinde oluşan edebî metinlerin oluşumunu sağlamıştır. 20. yüzyılda “fütürizm” (gelecekçilik) akımına mensup sanatçılar edebiyatı tamamıyla teknolojik gelişmelerin bir anlatım aracı olarak görmüşlerdir.